Translate

6 Mayıs 2016 Cuma

Balık ekmeğin balığı Norveç'ten

    Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre 2016 yılında işsizlik oranı yüzde on civarına gelerek üç milyon kişiyi aştı. İşsizlikle boğuşan yurttaşlardan bazıları için balık ekmek satıcılığı iş kapısı olurken, İstanbul'da yaşayan vatandaşlar da balık ekmekten vazgeçmiyor. 


    İstanbul'da  balık ekmek satıcılığı hem yurttaşların para kazanmasını hem de vatandaşların ucuza doymasını sağlıyor. İş bulamayanlara da iş imkanı sağlayan balık ekmek satıcılığının talibi çok. Türkiye İstatistik Kurumu'nun son 2016 işgücü istatiklerine göre Türkiye'de işsizlik yüzde on civarına gelerek üç milyon 125 bin kişi oldu. TÜİK verilerinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olarak çalışmayan, kayıt dışı çalışanların oranı yüzde otuz üç civarına geldi. Kayıt dışı ekonomide iş bulamayanlara balık ekmek satıcılığı iş olanağı sağlıyor.

     İstanbul'un halkı bu balığı seviyor


    On yıldır balık ekmek satıcılığı yapan Aziz Eşiyok gerek sahip olduğu etnik kimlik, gerek başka sebepler dolayısıyla iş bulamadığını, fakat balık ekmek satıcılığı ile sekiz çocuğunu da okutabildiğini belirtti. Eşiyok, sattıkları balıkların Norveç'ten gelen uskumrular olduğunu açıklarken, günde bir veya iki koli balık satabildiklerini söyledi. Ekmek parası için arkadaşlarla çalışıyoruz diyen Eşiyok, ''İstanbul'umuzun halkı da bu balığı seviyor. Sağ olsunlar gelip gidiyorlar'' dedi.

    Yirmi yıldan fazla bir süredir balık ekmek satıcılığı yapan Veysi Kaplan ise satıkları uskumrunun özellikle yağlı ve kılçığı kolay çıkan bir balık olduğunu belirtti. Kaplan, hafta sonları elli veya altmış adet, hafta içleri ise yirmi veya otuz porsiyon balık sattığını söyledi. Sattığı balık ile İstanbul şartlarında bir şekilde geçindiğini söyleyen Kaplan, ''Balık sağlıktır. Balık yiyen uzun yaşar'' dedi. 

Aziz Eşiyok, başka yerde iş bulamadıklarını ve balık ekmek satarak geçindiklerini söyledi.
Veysi Kaplan yirmi yıldan fazla bir süredir balık ekmek satıcılığı yapıyor.
Balık ekmek İstanbul'luların vazgeçilmezlerinden.

Sosyal Medyada balık ekmek nasıl görülüyor?





Haber: Multimedya  
Kameraman: Faruk Aydıner

1 Mayıs 2016 Pazar

Türkiye'nin denizleri tehlike altında

    Türkiye'de deniz kirliliği, aşırı avlanma ve doğa hakkındaki bilinçsizlik en önemli sorunları teşkil ederken, Turmepa ve Doğa Koruma Vakfı gibi çevre örgütleri ürettikleri projelerle ümit veriyor. 


    Deniz Temiz Derneği, Turmepa Genel Müdür'ü Akşit Özkural, Türkiye'de denizlerin çok büyük sorunlar ile karşı karşıya olduğunu belirtti. Karadeniz'in malum yapısının zaten yüz elli metre derinlikten sonra oksijen bulunmadığından deniz yaşamına elverişli olmadığını  belirtiyor. Karadeniz'e çok büyük nehirler akıyor. Kirlilik taşıyan bu nehirler balık popülasyonuna zarar veriyor.  Özkural, "Marmara tam anlamıyla can çekişiyor denilebilir. Denizdeki oksijen miktarı çok azaldı. Ticari amaçla yapılan balıkçılık kalmadı. Eskiden balık cenneti olan Türkiye kıyıları ne yazık ki  bu özelliğini kaybetti" diyerek, Türkiye denizlerinin maruz kaldığı sorunlara dikkat çekti.

    Bütçeden aslan payı arıtma tesislerine ayrılmalı

    Özkural, denizlerdeki balık popülasyonunun azalmasının ana nedeninin aşırı avlanmadan çok çevresel kirlenme olduğunu belirtti. Özkural, ''Çünkü her türlü artığımızı biz on yıllar boyunca denize boşalttık. Dolayısıyla şimdi bunun kötü sonuçları ile yüz yüze geldik. Eser miktarda balığımız kaldı.'' dedi. Özkural," Marmara'yı kurtarmak için sadece İstanbul için en azından beş milyar dolar altyapı yatırımına ihtiyaç var" diye ekledi. Denizi bu şekilde kirlettiğimiz sürece bizi üzücü sonuçlar bekleyecek. Bunun için bütçeden aslan payının arıtma tesisleri, kollektörler gibi alt yapı yatırımlarına harcanması lazım. Özkural; ''Doğasını kaybetmiş bir toplum yaşayamaz. Karasal kirlilikte çok ciddi boyutlarda. Arıtma tesislerini masraf çıkarır diye  kullanmıyorlar. Birçok fabrika da bunu yapıyor. Nereden bakarsanız bakın günün karı rant üzerine odaklanmak böyle bir sonuca yol açıyor. Onun için halkımızın ve özellikle genç insanlarımızın çok uyanık olması ve talepkar olması lazım.Yani çevre ile ilgili koruma önlemlerinin alınması konusunda sesimizin daha gür çıkması lazım.'' diyor. 
Turmepa Genel Müdür'ü Akşit Özkural herkesin çevre konusunda sorumluluk alması gerektiğini vurguladı.
    Akşit Özkural, "Akdeniz bir derece daha iyi çünkü daha büyük bir deniz. Akdeniz'de top sadece bizim sahamızda değil, onlarca ülke var. Her birinin ayrı ayrı bu işe kaynak ayırması lazım. Yunanlılar deniz hakkında özenliler. Avrupa Birliği fonları ile onlar denizi çok az kirletir hale geldiler. Arıtma tesisleri ve köllektörler gibi tüm alt yapıları kurdular. İleri biyolojik arıtma tesileri kuruldu. Oraları masmavi oldu" dedi.

   "Ataköy'de iki sene önce bir tesis yapıldı ama yetmiyor. Türkiye'nin bu işe sürekli kaynak ayırması ve sürekli yatırım yapması lazım. Hala lağım suları ve endüstriyel atıklar denize karışıyor. Özkural, ''Türkiye'de hala kollektör sistemleri olmayan yüzlerce yerleşkeler var'' diyen Özkural, ''Duyarlı olan sanayicilerimiz var. Onları alkışlıyorum. Ama duyarlı olmayan da çok. Onları da aklı selime davet ederim. Denetleme var ama şöyle söyleyeyim; denetçi geldiği zaman varsa arıtma tesisleri hemen çalıştırıyorlar. Denetçi gittikten sonra tekrar eski düzene dönen bir anlayışları var'' Türkiye'deki deniz kirliliği çalışmalarındaki çarpık uygulamalara dikkat çekti.

    Marmara denizi çok kirlendi

     Özkural, Marmara'nın ne kadar kirlendiğini anlatırken; ''Şimdi boğaza bir dalın, on metre hatta beş metre ötenizi göremezsiniz. Denizi yukarıdan bakınca mavi görüyorsunuz, suyun hareketindendir. Dalın. Burnunuzun ucunu zor görürsünüz. Benim çocukluğumda biz vapurla iskeleye yaklaştığımızda elli altmış sene öncesinden bahsediyorum, denizin dibi görülürdü. Oradaki zargana balıklarını ben gördüğümü hatırlarım. Çok güzeldi'' dedi.
Çocuklara verilen eğitim kapsamında çocuklar için eğlendirici yapı.
    Özkural,  her yerin coğrafi yapısına veya nüfusuna göre değişik altyapılar gerekteğini açıkladı. Endüstrinin bölgelerinin fazla olduğu yerlerde ileri biyolojik arıtma tesisleri veya kimyasal arıtma tesisleri kurulması gerektiğini vurguladı.

Özkural,  ''Bizde toprağa verilen kirli suyun haddi hesabı yok. Malum, küresel ısınmadan Türkiye su sıkıntısı olan bir ülke haline geldi. Bir damla suyun bile artık çok hayati önemi var'' dedi. Özkural; ''Su kullanımında da çok dikkatli olmalıyız. Musluğu mümkün olduğunda az suyla kullanmalıyız. Bizim amacımız toplumsal bilinçlenme ve duyarlılığı sağlamak'' dedi. İnsanların çocuk yaşta eğitilmeye başlaması lazım diyen Özkural; ''Biz aynı zamanda da Milli Eğitim Bakanlığı'yla ortak projeler yürütüyoruz. Fatih Projesinde Turmepa'nın hazırlamış olduğu çevre programları çocuklarımıza okutuluyor. Bu iş on altı milyon çocuğu kapsıyor'' dedi.
Deniz kirliliğine dikkat çekmek için denizden toplanan pet şişelerden balık yapılmış.
     Akşit Özkural şöyle devam etti, ''Bizim örnek olma misyonumuz var. Burası sonuçta ufacık bir bütçesi olan bir sivil toplum kuruluşu. Bütün Türkiye'ye bizim yetişmemiz söz konusu değil. Biz İstanbul'a bir tane deniz füryesi getirdik.  Altı-yedi tane de İstanbul Belediyesi kendi yaptı. Bütçemizi üye aidatları, bağışçılarımız ve sponsorlarımız aracılığı ile oluşturuyoruz. Dört veya beş milyon lira civarında gelir üretiyoruz. Bir o kadarda giderimiz var. Bütçelerimizi denk getirmeye çalışıyoruz. Bu ufak bütçenin üzerinde dünya çapında sesimiz var. Uluslararası projelere de imza attık. Japon Çevre Fonu İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile ilgili bizi destekliyor. Ergene Vadisi ile ilgili olarak Avrupa Birliği Projesi kazandık. Gürcistan, Ukrayna ve Bulgaristan'la ortak projeler yaptık. Sivil toplum, yerel yönetim ve üniversite iş birlikleriyle projelerimize devam ediyoruz'' dedi.

    Masmavi denizlere

    Turmepa Türkiye'nin dört bir yanındaki denizlerin mavi olması için ''Mavi Kuşak Hareketi''ni başlatmış. Yıllardır devam eden bir eğitim süreci olan bu süreç yedi milyon öğrenciye çok sayıda öğretmenle eğitim veriyor. Turmepa, ayrıca beş bin aktif gönüllü ile çalışmalarına devam ediyor.

     Özkural; ''Maalesef Türkiye'de bir avuç bilinçli insan çevre örgütlerine destek oluyor. İnsanların umrunda bile değil. Aymaz bir toplumuz. Küresel ısınma, denizlerin kirlenmesi veya ormanların yanmasıyla ilgili kolektif bir bilincimiz yok. Biz kamu ile beraber çalışırken, devleti bu işlerin içine çekmeye çalışıyoruz'' dedi.

Turmepa bahçesinde denizden topladığı çeşitli gereçleri sergiliyor.
Bu sergi ile çoğunlukla çocuklardan oluşan ziyaretçilerin deniz kirliliği hakkında bilinç kazanması amaçlanıyor.
Serginin illüstrasyonunu da Volkan Akmeşe'ye ait.

    Kaliteli bir eğitime ihtiyaç var

   Deniz kirliliği konusunda herkese sorumluluk düştüğünü belirten Özkural, ''İnsanlar sivil toplum örgütlerine üye olmalı ve onların faaliyetlerine katılmalı. Yararlı işler yapmak gençlerin boynunun borcudur. Yurtdışında iyi bir üniversiteye girerken, 'Hangi sivil toplum kuruluşuna katıldınız? Nasıl çalışmalarda bulundunuz?' diye soruluyor. Türkiye'de de böyle bir sistem kurmamız lazım. Eğitimin kalitesi ve yaygınlığı çok önemlidir. Eğitim ne kadar kaliteliyse o kadar bilinçli bireyler yetiştirirsiniz. Dünyadaki eğitim rekabetinde hızla geriliyoruz. Bu çevreyi koruma faaliyetlerini olumsuz yönde etkiliyor. Gençler her okulda örgütlensin. Çevre kulüpleri kurulsun. Turmepa'ya da üye olabilirler. Bizim altmışa yakın üniversitede temsilci öğrencilerimiz var. Gençler yaratıcı ve araştırmacı olsunlar. Bugünleri kurtarmak değil, yarınları kurmak için çevre konusunda çalışsınlar. Çevre bozulduktan sonra geriye getiremezsiniz'' dedi.

    Balıkların dostu WWF

    Türkiye'de doğa, denizler ve deniz sakinleri için çalışan bir diğer kuruluş da Doğayı Koruma Derneği, WWF'dir. WWF'nin balıkçılık konusunda iki başlığı var; balık stoklarının korunması, gıda güvenliği ve küçük ölçekli balıkçılığın desteklenmesi. Bunun için de çok taraflı balıkçılık yöntemlerinin geliştirilmesi gerekiyor.  WWF özellikle orfoz, yunus ve caretta caretta deniz kamlumbağaları gibi türler üzerinde  çalışmalarını devam ettiriyor. WWF'den İletişim Danışmanı, deniz ve su ürünleri mühendisi Ayşe Oruç; genel sorunları deniz kirliliği, iyi yapılandırılamamış balıkçılık sistemi olarak belirtirken deniz koruma alanlarının genişletilmesi gerektiğini belirtti. WWF'nin ''Yaşayan Mavi Gezegen'' raporu çok önemli ve dünyada balıkçılık, balık nüfusu nereye gidiyor gibi konulara değinirken balık nüfusunun yüzde doksan beşinin avlandığını veya mercanların yarısının yok olduğunu esefle öğrenebilirsiniz.
Ayşe Oruç solda ve Yaprak Arda sağda projeler kapsamında bilgi verdiler.

     Deniz koruma alanlarına ihtiyaç var

    Oruç; ''Deniz koruma alanları, denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin korunması ve aynı zamanda bu bölgede yaşayan yöre halkının ekonomik faaliyetlerinin daha sürdürülebilir olmasını sağlayan sistemlerdir. Sadece yasak alanlar değildir bu alanlar koruma alanlarıdır. Gemilerin gelişi güzel çapa atmasını da engelliyor bu sistemler. Çünkü bu deniz çayırlarına ve buradaki türlere zarar veriyor. Deniz koruma alanları iki başlıkta inceleniyor. Küçük ölçekli balıkçılığın desteklenmesi ve turizm faaliyetleri olarak. Mesela Akdeniz'e  çok turist akışı var. Balıkçılık da çok yoğun yapılıyor. Deniz koruma alanları ile doğal yaşam da korunuyor. Balıkçılık sürdürülebilir hale geliyor. Özel deniz koruma alanı yasalarımız olmasa da çevre koruma yasalarımız ve milli park yasalarımız bu konulara değiniyor.'' dedi.
     Merkezi İsviçre'de bulunan WWF, uluslararası bir kuruluş olarak yerel stratejilerle küresel stratejileri örtüştürüyor. Buna tür koruma stratejisi, su kaynaklarının korunması, iklim ve enerji konuları da giriyor. Tür çalışmalarına birey tespit çalışmaları da dahil. Merkez ofisi İstanbul'da olmak üzere birde Ankara'da ofisleri var ama çalışma alanları çok geniş. Menderes Havzası'nda yunus tespit çalışması önemli örneklerden. Her yunusun parmak izi gibi farklı bir sırt yüzgeci olduğundan, yunusların sırt yüzgeçlerinin fotoğrafları çekilip, bilgisayarda özel bir programla birey sayısı tespit edilebiliyor.

    Düzenli izleme çalışmaları gerekli

    WWF'de deniz biyoloğu Doğa Koruma Vakfı Sorumlusu Yaprak Arda da, '' Kaş-Kekova'da belirlemiş olduğumuz yetmiş tane su altı türünün izleme çalışmalarını yapıyoruz. Amacımız özellikle orfoz gibi ekonomik değeri çok yüksek olan canlılara odaklanmak. Çünkü bunların üstünde bir av baskısı var. Yasadışı avcılık söz konusu. ODTÜ ve Greenpeace'in dönemlik izleme çalışmaları olsa da  biz 2002 yılından beri Kaş bölgesinde izleme çalışmaları yapıyoruz. Çalışmalarımız sonucunda popÜlasyonu azalan orfoz gibi türlerin sayısının arttığı gözlemlenmektedir'' dedi.
    Arda WWF'nin projelerinin en büyük destekçilerinden birinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğunu belirtirken, veri elde edilmesinin devam etmesi için bu desteklerin sürmesinin çok önemli olduğunu söyledi. Arda, ''Bizim amacımız kıyılarımızı, denizlerimizi koruyup buradaki türlerin devamlılığını sağlamaktır. Bunların hepsi bilinç, farkındalık ve duyarlılıkla alakalı'' dedi. 
    WWF verilerine göre dünya çapında üçyüz elli milyon iş deniz sektörüne bağlı durumda. Turizm sektörü olarakta ikiyüz milyon iş deniz turizmi olarak hizmet veriyor. Dünyada bir milyar insanın ana protein kaynağını ise balık oluşturuyor.

     

    WWF'den iki önemli tavsiye:

    

    Yunusları doğada gözlemleyelim;

Yunuslar insana yakınlığıyla ün yapmış  ve çok ilgi çeken deniz memelileridir. İnsanlardaki parmak izleri gibi yunusların da sırt yüzgeçleri bireyden bireye farklılık göstermektedir. Türkiye yunusların göç yolları üzerinde bulunan bir ülke olarak; afalina, mutur, tırtak, çizgili yunus ve grampus olmak üzere beş farklı türe ev sahipliği yapıyor. Burada önemli nokta yunusların izleme çalışmalarının yapılması ve küçük havuzlara ticari kaygılarla hapsedilmeden doğada özgürce yaşamalarına izin vermektir.

     Siz hiç orfoz gördünüz mü?

Kocaman kafası ve ağzı ile iri ve pek dikkat çekici bir balık olan orfoz görülünce akılda kalacak cinsten bir görüntü arz ediyor. Deniz kirliliği başta olmak üzere ticari amaçla aşırı avcılığın kurbanı olan orfoz nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

   

      Sosyal medyada yurttaşlar ne düşünüyor?















Haber: Foto Haber
Fotoğraf: Faruk Aydıner

24 Nisan 2016 Pazar

Balıkçının bir günü

     Balıkçı Zafer Şair bir gününün nasıl geçtiğini anlattı. Balıkçıların avlanırken sabırlı olması gerekirken, sabah erken kalkmalarının çok önemli olduğunu belirtti. Zafer Şair,  balıkçılıkla ilgili en önemli sorunun ise "yasadışı avlanma" ile birlikte denizdeki balık sayısının azalması olduğununun altını çizdi. 


    Zafer Şair yıllardan beridir balıkçılık yapıyor. Güneş doğmadan balığın başında olunması gerektiğini belirtiyor. Balıkçı olmak için kaptanlık sertifikasının alınması ve çok tecrübe kazanılmasını da ekliyor. Avlanan balıklar canlı olarak Su Ürünleri Kooperatifi'nin belirlediği yerde satılabilirken dosta veya komşuya da satılabiliyor. Şair yasadışı "troll" avcılığının büyük ve küçük ayrımı yapmadan tüm balıkları avladığını ve balıkların bundan çok zarar söylediğini de söyledi. Şair, "Balıklar bu şekilde avlanmaya devam edilirse beş veya altı sene sonra kültür ve çiftlik balıklarına muhtaç kalabiliriz" diye ekledi.

Haber: Sesli Foto Röportaj
Fotoğraflar: Faruk Aydiner

17 Nisan 2016 Pazar

Denizlerdeki tehlike

    Türkiye'deki denizlerde biyoçeşitlilik azalırken denizlerde balık başta olmak üzere canlı türlerinin miktarında hızlı bir düşüş var. Deniz ekosistemlerindeki kirlenme, küresel ısınma ve denetimsiz avcılık büyük sorun teşkil ediyor. Bununla birlikte, Türkiye'de devlet. halen sürekliliği olan bir deniz ve balıkçılık politikası belirlemedi.


    İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Saadet Karakulak, ''Bütün balık stoklarımızda ciddi bir azalma var. Biyoçeşitlilikte de düşüş görülmekte'' dedi. Karakulak, denizlerdeki balık stoklarının azalmasındaki nedenlerin aşırı avlanma, kirlilik, istilacı veyabancı türlerin sisteme girmesini olduğunu söyledi.

   İstilacı yabancı türler yerli türlere baskın geliyor


     Deniz ekosistemine giren istilacı yabancı türler çoğunlukla endemik denilen yerli türler üzerinde baskı oluşturuyor. Karakulak, bu duruma örnek olarak, Atlantik Okyanus'undan Karadeniz'e gelen Taraklı Medus örneğini veriyor ve açıklıyor, "Taraklı Medus, balık yumurtası ve lavrası ile beslenerek  Karadeniz'de hamsi stoklarının düşmesine sebep oluyor." Yabancı istilacı türler, gemilerin balans suları veya küresel ısınma sonucu göç ile yerli ekosisteme giriş yapabiliyorlar. Ayrıca Karakulak, iklim değişikliği sonucunda su sıcaklığının artması nedeniyle denizdeki akıntı sistemlerin etkilendiğini ve balıkların göç yollarının değişebileceğini belirtti. Su sıcaklığındaki artış balıkların üreme periyotlarının da değişmesine yol açabiliyor. Karakulak, "Türkiye'de deniz üzerine çalışmaların küçük bütçeli olduğunu belirtirken, tüm denizleri izlemeye yönelik daha büyük projeler yapılması gerekiyor" diye sözlerine devam etti.

Prof. Dr. Saadet Karakulak, devletin iyi bir balıkçılık politikası belirlemediğinin altını çizdi. 

İstanbul Üniversitesi deniz ekosistemi, avcılık ve beslenme ilişkisinin ayrıntılı araştırıldığı bölümlere sahiplik ediyor.

    

    Devletin balıkçılık politikası belirsiz


   Saadet Karakulak, ''Devlet öncelik vermediği ve iyi bir balıkçılık politikası belirlemediği için büyük bütçeli bilimsel çalışmalara maalesef yer yok. Dünyada ise balık stoklarının sürekli izlendiğini ve araştırmalar sonucunda bir hesaplamaya gidiliyor" diyerek Türkiye'nin deniz politikaları ile ilgili çalışmaların yetersizliğini dile getirdi. "Gelişmiş ülkelerde eğer stoklar ciddi anlamda tehlikeye giriyorsa balıkçılık durdurulabiliyor ve balıkçının  mağduriyeti gideriliyor. İşte bu noktada devlet teşvikleri devreye giriyor" diyerek sözlerine devam etti.

   ÖTV hariç belirgin teşvik yok


     Prof. Karakulak, Türkiye'de balıkçılara "ÖTV"(Özel Tüketim Vergisi)li mazot teşvikinden başka destek olmadığını belirtti. Karakulak, ''Eğer balıkçılığın aktivitesi durdurulucaksa devlet teşviklerinin olması lazım. Av aracı yasaklanıyorsa balıkçıya av yapma dediği an; balıkçı kooperatiflerine hemen devlet desteği artar. Böylelikle balıkçının ekonomik anlamda zarar görmemesi sağlanır" diye devam etti. Karakulak; "Hem balıkçılığın hem de deniz ekosisteminin korunması gerektiğini özellikle belirtirken balıkçılığın dünyanın en eski mesleklerinden biri olduğunun altını çizdi. Karakulak, FAO diye bilinen Dünya Gıda Örgüt'ünün de, hem gıda güvencesi hem de işsizliğin azalması için balıkçılık mesleğinin mutlaka devam etmesi gerektiğini vurguladığını söyledi.

     Yasadışı avlanma balık türlerine zarar veriyor


    Karakulak iki türlü endüstriyel balıkçılık yapıldığını söylüyor. Gırgır balıkçılığının hamsi, sardalya gibi balıkların avlanması, troll balıkçılığının ise dip balıklarını avlanması ile alakalı olduğunu ekledi. Endüstriyel balıkçılık aşırı avlanma sorunu meydana getiriyor. Özellikle troll balıkçılığı deniz dibini taradığı için buradaki deniz çayırlarına zarar veriyor ve olgunlaşmamış balıkları da avlayarak balık populasyonunu azaltıyor. Deniz çayırları denizdeki ekosistemde çok önemli bir yer tutuyor çünkü hem balıklar burada besleniyor hemde burada yumurtluyorlar. Deniz çayırlarının zararını en aza indirip ekosistemin geri dönülemez bir şekilde zarar görmemesi için troll balıkçılığının kıyıdan en az üç mil açıkta yapılması lazım. Ayrıca hassas alanlarda troll balıkçılığının yapılmaması çok önemli bir meseledir ki bir iç deniz olan Marmara'da troll avcılığı kesinlikle yapılmamalı. Marmara boğazlarla birlikte byiolojik bir koridor olarak balıklar için çok önemli bir göç noktasıdır. Esasen 1971 yılında 1380 sayılı su ürünleri kanunuyla Marmara'da troll avcılığı yasaklandı. Fakat yeterince denetim olmadığı için troll avcılığı Marmara'da yasadışı olarak yapılıyor.

    Avlanan ürünler kayıt altına alınmalı


    Prof. Karakulak, teknelerin karaya çıkışta uzmanlarca kontrol edilmesinin önemini vurgularken ''Bütün balıkçıların avladığı ürünün kayıt altına alınması lazım'' diye belirtti. Gelişmiş ülkelerde gözlemci sisteminin çok önemli olduğunu söylerken mesela on beş metreden büyük tüm gemilere birer gözlemci verilebiliyor. Böylece avcılık sahası, avlanan türler ve avlanma miktarı kontrol altına alınabiliyor. Böylece stok çalışmaları için veri elde edilebiliyor. Karakulak, ''Türkiye'deki istatistikler gerçeği yansıtmıyor. Kaçak avcılık var ama hangi oranlarda yapılıyor bilmiyoruz'' dedi.

    Balıklar ekosistemdeki tüm türler ile ilişki içinde


    İstanbul Üniversitesi'nden Doç. Dr. Melek İşinibilir Okyar'da gerek Çevre Bakanlığı'nın gerekse Tarım Bakanlığı'nın denizlerdeki biyoçeşitliliğin ve stokların durumları için izleme çalışmaları yapıldığını söyledi. Denizlerdeki biyoçeşitlilik incelenirken ekosistem içerisindeki beslenme zincirlerinin hepsinin ayrı öneminin olduğunu belirten Okyar ''Özellikle planktonlarla ilgili konuşulursa daha çok üniversitelerin kendi özel ilgileriyle yapılan çalışmalar var. Çünkü çalışma denilince genellikle ekosistemdeki zincirin en üst noktasına 'balığa' bakılıyor. Ama aslında balığı inceleyebilmek için alt zincirlere bakmak lazım.'' dedi. Okyar, denizdeki yaşamın mikrobiyolojik yönününde unutulmamasını salıklarken balıkların ancak çevresel koşulları uygun bir ortamda yaşayabileceklerini ve popülasyonlarını arttırabileceklerini belirtti.
Doç. Dr. Melek Okyar artan ötrafikasyon süreci ile ilgili Marmara'da yıkım olacağını düşündüğünü belirtti.

Türkiye'de uzay araştırmalarından bile pahalı olan deniz stok izleme çalışmaları düzenli olarak yapılmıyor   


     Okyar, Türkiye'nin en büyük eksikliğinin her konuda ama özellikle denizel çalışmalarda (balık veya plankton üzerine) izleme çalışmaları olduğunu belirtirken ''Elimizde uzun süreli datalar yok'' dedi. Avrupa'da 1800'lü yıllardan beri bölgelerin izleme çalışmalarının yapıldığını belirten Okyar, mesela Adriyatik Denizi'nin mevsimsel, aylık ve haftalık olarak izlendiğini söyledi. Okyar, ''Bizde bir çalışma yapılıyor, bütçesi bittikten sonra o bölge tekrar takip edilemiyor. Biz bilim insanları olarak bunları yapmayı çok istiyoruz ama takdir edersiniz ki bu bütçeyle alakalı birşey. Deniz çalışmaları son derece masraflı çalışmalar. Uzay çalışmalarından bile pahalı olduğu söyleniyor'' dedi. 

Denizanaları balıklara güçlü bir rekabetçi oluyor. 


    Okyar, küresel ısınmaya bağlı olarak zararlı denizanaları pek çok dünya ülkesinde ciddi sorunlar yaratmaya başladığının altını çizdi. Bu durumun balıkçılığı ve insan sağlığını etkilediğini belirten Okyar, sıcaklık ile bu canlıların yayılım alanlarının genişlediğini belirtti. Türkiye'deki denizlerde Süveyş Kanalı vasıtasıyla gelmiş Hint okyanusu kökenli zararlı denizanalarının olduğunu belirten Okyar, ''Bizimde bunları çok ciddi anlamda takip etmemiz ekonomi ve insan sağlığı ile ilişkisini irdeleyecek projeler yapmamız lazım'' dedi. Denizanaları balıkların beslendiği zooplanktonları tükettiği için balığa ekosistemde çok ciddi bir rekabetçi oluyor. Ayrıca balık doyduğunda besin almayı bırakırken denizanasının doyma hissi bulunmadığından sürekli beslenmeye ve balığın avını tüketmeye devam ediyor. Bir diğer önemli sorun ise denizanlarının balık yumurtası ve lavrası da tüketmesi.

Ötrafikasyon süreci ile zararlı planktonlar artıyor  

  

     Ekosistemdeki denizanalarının ve zararlı planktonların  artmasının bir diğer nedeni ise organik ve endüstriyel kökenli kirlilik ve birçeşit gübreleme olan ötrafikasyon süreci. Gerek arıtılmadan denize dökülen lağım suları gerekse endüstriyel atıklar denizde meydana getirdikleri bu süreçte fitoplanktonlar artıyor. Su yüzeyinde tabaka oluşturan fitoplanktonlar güneşten aldıkları ışığı kullanarak gündüz oksijen üretiyorlar. Bununla birlikte suya güneş ışığının girmesini engelliyorlar. Oksijen seviyesinin de düşmesiyle birlikte denizin alt tabakalarında yaşayan canlılar zaman içinde oksijensiz kalarak ölüyorlar. Daha sonra fitoplanktonların kendileri de ölerek ortamda sülfür oluşmasına sebeb oluyorlar. Tahammülü olmayan canlılar ortamdan kaçabiliyorlarsa ayrılıyorlar. Ortama uyum sağlayamayan türler tükenirken denizanası gibi tahammülü yüksek türler artışa geçiyor. 

Marmara'da yıkım olabilir


    Okyar, 'Redlight' dediğimiz olayda bununla alakalı derken ''Son yıllarda Marmara Deniz'i kırmızıya ve portakal rengine boyanır. Geçende İzmit bölgesinde olmuştu. İzmit Körfezi tamamen kırmızıydı. Bu ötrafikasyon sonucudur. Özellikle toksik maddeler üreten fitoplanktonlar kırmızı pigment oluşturarak bu 'Redlight' olayına sebeb oluyor.  Oksijen seviyesi düşüyor ve ekosistemdeki türler azalıyor. Bunun Marmara'da sık rastlanması balık açısından Marmara'da yıkım olacak  diye düşünüyorum. Alttaki tabakalar ne kadar sağlıklı ise üstteki tabakalar da o kadar sağlıklı olur'' dedi. 

Sosyal Medyada Düşünceler,




İstanbul Üniversitesi nerededir?

Haber: Foto Haber
Fotoğraf: Faruk Aydıner

10 Nisan 2016 Pazar

Sağlıklı sofraların vazgeçilmezi balık

    İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özkan Özden sağlıklı bir hayat için balığın mutfaklardan eksik edilmemesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Özden balığın yediden yetmiş yediye herkesin rahatlıkla tüketebileceği bir besin olduğunun altını çizdi. 


    Balık hakkında Özden şöyle devam etti ''Yaşlı insanlar hazımsızlık veya başka bir sıkıntı yaşamadan balık tüketebilirken; aynı zamanda katı besinlere geçmiş olan bebeklere dahi bu gıdayı önerebilmekteyiz.'' Özden balığın protein ve içerdiği besin bileşikleri bakımından anne sütünden sonra en sağlıklı ve besleyici bir gıda olduğunu belirtti. Tüketicilerin balık tüketiminde bilinçli olması gerektiğini ekleyen Özden, kirli sularda avlanan deniz ürünlerine karşı dikkatli olunması lazım dedi. 

   
Prof. Dr. Özden haftada en az iki kere balık tüketmenin önemli olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Özden İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı başkanı olarak görev yapıyor.

     Endüstriyel kirlenme tüm ürünler için geçerli

    Özden, endüstriyel kirlenmenin sadece denizlerle ilgili olmadığının altını çizdi. Özden, ''Karada veya denizde, dünyanın kirlenmesinden her türlü gıda maddesi kendi nasibini alıyor. Biliyoruz ki artık kirleticiler büyük şehirlerde değil kırsal alanlarda dahi yerini almakta. Yani siz büyük şehirlerde üretmiş olduğunuz kirletici maddeler doğal döngüler vasıtasıyla bu suyun dönüşümü veya atmosferik şartlar gibi unsurlarla dünyanın her bir yerine yayılmakta'' dedi. Özden, insan eli değmemiş tamamen doğal alanlarda bile tehlike bulunabileceğinin altını çizerken denizlerin de bu kirlenme tehlikesiyle yüz yüze olduğunu belirtti. Özden ''Kontrol müdürlüklerinde ve gıda ile ilgili çalışan arkadaşlarımız bunun kontrolünü yapmakta ve şu an için herhangi bir sorun bildirilmiş değil'' dedi.

    Bütün sularda bir ağır metal kirlenmesi söz konusu

    Özden, ''Tüketici ağır metal kirlenmesi söz konusu dediğiniz zaman sularımız çok zan altında kalabiliyor. Ama böyle birşey yok diyemeyiz. Bütün sularda bir ağır metal kirlenmesi söz konusudur. Bunların önemli olanı tüketici için risk oluşturup oluşturmadığıdır. Şu anki sularımızda ağır metal bulaşması veya gıdalara geçişi bakımından baktığımızda tüketim oranlarıyla da ilişkilendiğinde herhangi bir risk faktörü gözükmemektedir'' dedi. Ayrıca Özden az ya da çok yediğimiz peynirden içtiğimiz çaya ve sigaraya kadar ağır metal bulunabileceğinin altını çizdi. Özden ''Tabi ki bölgede ciddi bir sanayi bölgesi ve sanayi atığı giren bir alan varsa, o bölgede avlanan balıkta bulunan ağır metal oranından korkmanız gerekir'' diye devam etti. Özden ayrıca sadece deniz ürünlerinin değil toprakta üretilen gıdaların da aynı risk faktörlerinden etkilenebileceğinin özellikle altını çizdi.

    Midyeler suları filtreleyerek ekosistemi temizler

    Özden ''Bir tek midye tüketiminde biraz daha dikatli olmak lazım. Midyeler suları filtre ederek beslendikleri için aslında suları temizleyen unsurlardır. Midyeler bazen kirli bölgelerde aşırı üreme yapmakta ve ne yazık ki bazı balıkçılarımız veya midye avcılarımız bunları bu bölgeden avlayabilmektedir. Midyelerin temiz sulardan geldiğine emin olunması lazım. Bu bakımdan menşei yani avlandığı veya hasat edildiği yerleri bilinen midyelerin tüketilmesinde fayda var. Diğer midyelerden uzak durulması özellikle ağır metal riski bakımından büyük önem taşımaktadır'' diye devam etti.

    Balık yağı ve deniz ürünleri Epa ve Dha için tek kaynak

    Özden balık yağının özellikle Epa ve Dha içermesi bakımından önemli olduğunu belirtti. Epa ve Dha asitlerinin, insan yaşamında çocukluktan yaşlılığa beyin ve vücut gelişimi açısından önemini belirten Özden bu asitlerin temel referans kaynağının yalnızca balıklar ve denizdeki diğer canlı türleri olduğunun altını çizdi. Bu asitlerin denizlerdeki ekosistem içinde katlanarak balıklara doğru aktarıldığını belirten Özden yeterince balık tüketilmemesi durumunda balık yağı takviyesi alınmasının faydalı olduğunu belirtti. Özden ''Epa ve DHA balık yağının karakteristik yağ asitleridir. Omega 3 serisi  dediğimiz seri içerisinde Epa ve Dha'da o serinin içinde. Omega 3'ü bitkisel kökenli olarak semiz otundan, dere otundan gibi birçok şeyden alabilirken Epa ve Dha sadece su ürünleri kökenli gıdalardan alabiliyoruz''  diye devam etti. Özden Epa ve Dha için balık yağı, krill yağı veya yosunlardan elde edilen yağların da tüketilebileceğinin altını çizdi.

    Haftada iki kere balık

    Özden haftada en azından iki kere balığın sofralarımızda yer alması gerektiğini belirtirken ''Sağlıklı bir yaşam için balığı haftada en az iki kere sofralarımıza girmesi gerektiğini uluslararası otoriteler önermekte. Bunu biz de öneriyoruz. Haftada iki kere balığı alırken hep aynı balığı değil farklı balıkları haftada iki kere soframıza koyma alışkanlığı kazanmamızda yarar var'' dedi.



Sosyal medyada halkın balık ve beslenme ilişkisi üzerindeki düşünceleri neler?








"Krill Omega 3" ümüzün içeriğinde bulunan "krill"in faydalarını Mehmet Öz'den dinleyin.
Posted by Misyon Bitkisel on Friday, May 10, 2013

SAĞLIK POLİTİKTİR: TEMEL YAĞ ASİTLERİ(Omega 3, Omega 6, DHA ve EPA hakkında)Temel Yağ Asitleri, bedenin kendi başına ...
Posted by Diren Vegan on Tuesday, January 14, 2014

Yeni bilgiler edinmek, güzel uyku, Omega 3 ve hareketli yaşam yetişkin bireylerde yeni beyin hücreleri oluşumunu...
Posted by Pembe Hanım Kanser Hastaları ve Yakınları Derneği on Monday, February 22, 2016

İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesine nasıl gidilir?

Haber: Multimedya
Kamera: Faruk Aydıner

3 Nisan 2016 Pazar

Barınak balıkçıları sıkıntıda

     İstanbul'un birçok yerinde balıkçı barınakları karşılaştıkları sorunlara rağmen ayakta kalmaya devam ediyor. Denizdeki balık sayısının azalması en önemli sorun olmakla birlikte, balıkçılar ve balıkçı barınakları yeterli devlet yardımı alamıyorlar.


          Türkiye etrafı denizlerle çevrili bir ülke olarak çok sayıda balıkçı barınağı bulunduruyor. İstanbul'un balıkçıları, balıkçı barınaklarında buluşuyor ve buradan denize açılıp balık avlıyorlar. İstanbul'da birkaç önemli barınak bulunuyor; bunlardan en önemlileri Üsküdar, Adalar ve Küçükçekmece olmak üzere üç merkez sayılabilir. Fakat azalan balık ve balıkçı sayısından dolayı, balıkçı barınakları marina olma tehlikesiyle karşı karşıya. Balıkçı Barınakları Su Ürünleri Kooperatifi öncülüğünde açılıyor. Balıkçılara rahat çalışabilecekleri bir ortam sağlayan barınaklar, balıkçılara bazı kolaylıklar da sağlamakta.

Mehmet Kasarcı ''Küçük bütçeli balıkçılar olarak gelecekten pek ümidimiz yok'' dedi.
Balıkçılar deniz taşıtlarını barınakta tamir edebiliyorlar.

     Balıkçı Barınağından Mehmet Kasarcı; ''balıkçı barınağı''nı kısaca balıkçı kayıklarının toplandığı yer olarak tarif etti. Barınaktaki tekneler genellikle balıkçıların şahsi mülkü oluyor. Balıkçılar buradan denize geçiyor, sonra avladıkları balıkları buraya bırakmaya getiriyor, ardından tekrar denize açılıyorlar. Mehmet Kasarcı ''Balık sayısı haddinden fazla azaldı. Eskiden çok balık tutardık. Şimdi o kadar tutamıyoruz'' diyor.

Balıkçılar tuttukları balıkları barınakta doğrudan satışa sunabiliyorlar.
Gemiler barınakta buluşuyor.

       Mehmet Kasarcı ''balıkçılık baba mesleğimiz'' diyerek birçok balıkçının baba mesleğini devam ettirdiğini de belirtiyor. Kasarcı ''Kaçak avlanma kıyamet gibi. Troller gece girip denize avlanıyorlar'' diye ekliyor. Radarlı gemiler balıkları kolayca yakalıyor ve yasak zamanlarda bile avlanmaya devam ediyorlar. Balıkçılar genellikle avladıkları balıkları eşe dosta veya tanıdık müşterilere satıyorlar. Avladıkları balıkları canlı saklayıp canlı olarakta satabiliyorlar; ki bazı müşteriler için bu çok cazip oluyor. Balıkçı barınağında deniz taşıtları tamir edilebilirken balık ağlarının batmasını sağlayan kurşun dökümleri de hazırlanabiliyor. Ayrıca avlanan balıklar direkt olarak balıkçı barınağında satışa sunulabiliyor. Kasarcı, denizin kirlenmesinden ve kaçak avlanmadan dolayı denizdeki balık sayısının açıkça azaldığını belirtiyor; balıkçı barınağının Su Ürünleri Kooperatifi tarafından Milli Emlak'tan kiralandığını söylerken kira miktarının kooperatif başkanı tarafından bölünerek her balıkçıya eşit bir şekilde bölüşüldüğünü de ekliyor. Balıkçı barınağında balıkçılar aidatları senelik olarak ödüyorlar. Kasarcı, balıkçıların geçim sıkıntıları yaşadığını belirtirken bunun denizdeki balık sayısının azalmasıyla ilgili olduğunu belirtiyor. Denetimlerde balıkçıların sorun yaşadığını anlatırken ''Sahil güvenlik basıyor cezayı yandın! 870 lira ceza eee nasıl ödüyeceksin onu?'' diye sormadan da edemiyor. ''Cezayı ödemezsen denizden men oluyorsun'' diyen Kasarcı ayrıca kıyı şeridinde eskisi kadar balık kalmadığı için balık ararken yasak bölgelere girilebildiğini vurguladı.
Balıkçıların mesaisi sabahtan başlıyor, akşama kadar sürebiliyor.
Balıkçılar ağlarını hazırlamayı ihmal etmiyor.
Balıkçıların kendilerine ait dinlenebilecekleri odaları var.

      Kasarcı, özellikle büyük ölçekli gemilerin denizdeki balık sayısını azalttığını belirtiyor. Buna rağmen balık sayısının azalması büyük ölçekli avcılık yapan gemileri de zarara uğratıyor. Bazıları bankalara borcunu ödemeye bile zorlanıyor. Kasarcı; ''Eskiden tekne ile sekiz veya on metre açılırdık, şimdi elliden yetmiş metreye kadar en azından açılmak gerekiyor'' diyor ve ekliyor, ''Eskiden ağlar otuz-kırk kulaç olurdu şimdi ise bin kulaç derinliği...''. Kasarcı, Balıkçılar için mesleki emeklilik olsa bile emekli maaşlarının az olduğunu belirtirken, emekli olmak için aidat ödemeye zorlanan birçok balıkçının dışardan emekli olduğunu da vurguluyor. Profesyonel balıkçı olmak için tecrübe gerekir diyen Mehmet Kasarcı ''Küçük bütçeli balıkçılar olarak gelecekten pek ümidimiz yok'' diyor.
Balıkçı Barınağında misafir olup çay içebilir ve gemileri inceleyebilirsiniz.

Twitter'da balıkçı barınaklarının tarihi seyri









Haber: Foto Haber
Fotoğraf: Faruk Aydıner

27 Mart 2016 Pazar

Evdeki Balık Dostlar

Evde hayvan beslemek isteyenler için hem daha az emek isteyen hem göze ayrı hitap eden balıklar bir alternatif oluşturuyor. Akvaryumlarda birbirinden güzel balıklar alıcılarını bekliyorlar. Bazı balıklar görece ucuzken bazıları da gerçekten pahalı olabiliyor. Balık ve akvaryum satıcıları piyasada ayrı zorluklar ile karşılaşıyor. Mavi Yeşil Akvaryum'un Sahibi Kazım Yiğit balık beslemenin inceliklerini anlatırken özellikle evde balık beslemenin psikolojik faydalarına dikkat çekti.

Haber: Video
Kamera: Faruk Aydıner